
Aslında planım çoğumuzun yaptığı gibi miskinlik yapıp yavaş hareketlerle ve gözlerimi ovuşturarak yataktan kalkıp sonrasında uykulu gözlerle kahvaltımı yaparken Pazar gazetemi okumaktı.
Ama yapamadım.
Yapamadım çünkü evimin tahta kepenklerimin arasından güneş
öyle bir yatak odama süzülüyordu ki o günü miskinlikle geçirirsem kış günündeki bu gzel havaya v kendime ihanet sayacaktım tembelliği.

Saate baktığımda daha sekiz di yola çıktığımda ise sekiz otuz. Her zaman yola çıktığımda nereye gideceğimi bilmem çoğu zaman yolda bile nereye gittiğimi bilmem o an sadece yolda olmak güzeldir benim için. Pazar günü erken bir saat gittiğim yollar zaten genelde boş buna birde aylardan aralık olduğu eklenince karayollarını ilk defa bu kadar çok sevdim yolları sadece bana
yaptığı için..
Ne zaman bir yerlere gitsem bu iş için olabilir gezi için olabilir her
zaman kırmızı tabelalar ilgimi çeker.

Ve bu yerleri bir bir kafama yazarım bir gps gibi. Bir gün mutlaka diye. O
yerlerden biriydi Belen kahvesi.
Muğla ya her gidişimde bu kırmızı tabela gözüme çarpıyordu. Bu sefer hadi bakalım diye ana yoldan sinyalimi verdim. Yaklaşık
anayoldan 8 km. daha içeride olan bu yer, ormancı türküsüne
konu olan olayın yaşandığı köy Gevenez Köyü.
O yıllarda ismi Gevenez şimdiki ismi Çaybükü olan köyde bulunan köy kahvesi eski mimarisine uygun olarak restore edilmiş ve turizme açılmış. Yıllardır çilingir sofralarında hep bir ağızdan söylenen Ormancı Türküsü’nün bu güne kadar nasıl bestelenmiş diye merak etneyenler belki bu yazıdan sonra biraz haraketlenirler.
Kahvede otururken eski kaynaklardan yararlanabiliyor çayınızı
yudumlarken yanında isterseniz
köylü kadınların yaptığı leziz gözlemeleri tadabiliyor ya da ormancı türküsündeki gibi ovaya bakarak dama oynayabiliyorsunuz.
Kahvede otururken ister istemez tarihte yolculuğa başlıyorsunuz ve eski kitaplara dalıyorsunuz burada yaşanan talihsiz olayın ayrıntılarını öğrenebiliyorsunuz.
İnsan sormadan edemiyor kimdir bu ormancı ve türküye
konu ,olan diğer
kişiler??
Biraz kitapları karıştırınca sorunun cevabını buluyorsunuz. Ormancı;
Sarı Mehmet lakaplı orman memuru Mehmet İn’dir. Aslen Marmarisli olan Mehmet emekliliğinden sonra buraya yerleşir ve doksanlı yılların başında burada ölür.
Muhtar Tevfik;
Bay Mustafa’nın en yakın arkadaşı
Geneves Köyü muhtarı Tevfik Cezayirli'dir. Öldüğünde arkasında 25 yaşında bir eş ve 3 çocuk bırakmıştır.
Bay Mustafa;
1922 Geneves doğumlu Mustafa Şahbudak'tır, ağa çocuğudur.
28 Mart 2005'te tedavi altında bulunduğu Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yaşamını yitirmiştir. 83 yaşında ölen
Şahbudak, en yakın arkadaşı
Muhtar Tevfik’in yanlışlıkla ölümüne neden olmuş daha sonra Gevenes Köyü’nde yaşanan bu acı olay “Ormancı” türküsüne konu olmuştur.
Bu acı olayın hikayesine gelince;
Gevenes Köyü’nde 1922 yılında dünyaya gelen Mustafa Şahbudak, ağa çocuğudur. Mustafa’nın en yakın arkadaşı Köy Muhtarı Tevfik Cezayirli'dir. Her akşam köy kahvesinde “dama” maçı düzenleyen iki arkadaşın iddialı ve dostça karşılaşmaları kahvehanedekiler tarafından da ilgi ile izlenir. 1946 yılının bir Temmuz gününde, Mustafa Şahbudak ve Muhtar Tevfik Cezayirli, yine dama tahtasının başına otururlar. Oyunun yarısında “Sarı Memet” lakaplı Orman Memuru Mehmet İn, çıkagelir. Mehmet, sarhoştur. Bir gün önce, komşu olan Çiftlik Köyü’nde yangın çıkmıştır. 1946 seçimlerinin evrakı Yatağan’a gönderilecektir. Seçim evrakını Yatağan’a, köy bekçisinin götürmesi zorunludur. Ormancı ise yangın evrakının bir an önce ilçeye götürülmesi için bekçiyi muhtardan ister. Muhtar Cezayirli, “Olmaz, daha acil olan seçim sonuçlarının ulaştırılması gerekiyor. Bekçiyi gönderemem” diye cevap verir. Bunun üzerine ormancı ile muhtar arasında tartışma başlar. Muhtar Tevfik Cezayirli, “Ayıp ediyorsun Mehmet, bize müsaade et” der. Ormancı kahveye geri döner, dama masasına bir yumruk atar, masayı devirir. Mustafa Şahbudak, bu davranışa tahammül edemez ve ormancıyı tokatlar. Olayın büyüyeceğini anlayan köylüler, ormancıyı sakinleşmesi için kahvenin arka tarafına götürürler. Ormancı bağırarak küfürler savurmaktadır. Küfürler Mustafa Şahbudak’ın tahammül sınırını daha da zorlar. Şahbudak, yerinden kalkar, ormancının üzerine yürür. Ormancı Mehmet, kamasını çıkarıp Mustafa Şahbudak’ı kolundan yaralar. O zaman, Mustafa Şahbudak ormancıyı korkutmak için, belindeki tabancayı çıkarır, yere doğru ateş eder. Muhtar, ormancının ikinci kez kama vurmaması için elini tutar. Fakat, Mustafa tetiği çoktan çekmiştir... Ormancı Mehmet İn, bunun üzerine kaçmaya başlar. Mustafa Şahbudak kaçmasın diye, bir el daha ateş eder. Bu ateş de öldürmek için değil, kaçmasına engel olmak içindir. İkinci atışta Mehmet İn, yere düşer. Arka cebinde tabaka olduğu için, ona bir şey olmaz. Ama, Mustafa Şahbudak, kaza kurşunu ile dostu Tevfik’i vurmuştur. O günlerin imkansızlıkları içerisinde Tevfik’i, tahta bir sal üzerinde köyden 23 kilometre uzaklıktaki Muğla Devlet Hastanesi’ne götürürler. Tevfik, çok kan kaybetmektedir. Mustafa, Doktor Veli Bey’e, “Babamın selamı var, bu adamı iyileştir” diye yalvarır. Doktor Veli Bey, “O ölecek, önce senin kolunu saralım” diye yanıt verir. O sırada Tevfik eliyle işaret edip Mustafa’yı yanına çağırarak,”Ben ölüyorum, hakkını helal et” dedikten sonra can verir. mustafa, en yakın arkadaşını öldürdüğü için teslim olur, dört yıl ceza alır. cezaevindeyken her gece tevfik rüyasına girer. ancak ormancıya kini gittikçe artar. Bu acı olaydan sonra köyde kalamayacağını anlayan ormancı Mehmet İn, tayin ister, Kavaklıdere Orman Müdürlüğü’ne atanır. Aslen marmarisli’dir. Emekliliğinden sonra oraya yerleşir. Doksanlı yılların başında da ölür. Mustafa Şahbudak cezaevinden çıktıktan sonra, anılarla dolu o köyde yaşayamayacağını anlayıp, Muğla’ya yerleşir. Çok sevdiği, günlerini birlikte geçirdiği arkadaşı muhtar Tevfik Cezayirli’yi tek kurşunla öldürdüğünde, arkada 25 yaşında bir eş ve üç çocuk bırakır. Muhtar’ın eşi pembe, bu acıya dayanamayınca birkaç yıl sonra akli dengesini yitirir. Oğlunun biri İzmir’e yerleşir. Diğer oğlu ile kızı, köyde yaşamaya devam ederler.
Gevenes köyünde yaşanan bu olay Ormancı türküsü konu olmuş bu türküyü besteleyen kişi ise Tahir usta adında bir değirmencidir Bay Mustafa’nın annesinin akrabasıdır. Dillerden düşmeyen bu türkünün sözleri ise;
Çıktım Belen Kahvesi'ne baktım ovaya, baktım ovaya,Bay Mustafa çağırdı, dama oynamaya, Ormancı da gelir gelmez, yıkar masayı, yıkar masayı, Söz dinlemez ormancı, çekmiş kafayı.Aman ormancı, canım ormancı Köyümüze bıraktın yoktan bir acı. Köyümüzün ortasında, değirmen döner, değirmen döner,Değirmenin suları, dağından iner, Ormancıya atılan kurşun, Tevfik'e döner, Tevfik'e döner, Tevfik'in feryatları, yürekler deler.Aman ormancı, canım ormancı Köyümüze bıraktın yoktan bir acı.Köyümüzün suları da hoştur içmeye, hoştur içmeye, Üstünde köprüsü var, gelip geçmeye, Tevfik'imi vurdular, hiç mi hiç yere, hiç mi hiç yere, Yazık ettin ormancı, köyün iki gencine. Aman ormancı, canım ormancı Köyümüze bıraktın yoktan bir acı
Eğer yolunuz Muğla’ya düşerse mutlaka Belen Kahvesine de uğrayın köyde kısa bir gezintiye çıkın türküde bahsedilen köprüden geçmeyi, değirmenini görmeyi ve çeşmesinden suyunu içmeyi de ihmal etmeyin. Hem bölgenin doğal güzelliklerini görün hem de buranın tarihini yaşama fırsatını bulun.